1945'ten bu yana uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden topraklarımız, zehirli atıklarla dolu. Bu hatalı politikalar, hâlâ devam ediyor ve kanser belası hızla çoğalıyor.
1970'li yıllarda sulama yapılamayan kırsal bölgelerde yerli buğday ekilir, sapından hayvanlar için saman yapılır, evlerde en fazla bir iki inek beslenirdi. O ineğin sütü, yoğurdu, tereyağı ayrı bir koku, ayrı bir tat olurdu. Tereyağı ile yapılan yemeğin kokusunu bir kilometreden alırdın.
Yerli buğdaydan elde edilen un, bir de içine yerli tohumdan darı unu kattın mı pişirilen ekmeğin kokusu, bir kilometreden duyulurdu.
Ülkemize sokulan genetiği değiştirilmiş tohumlar yüzünden yediğimiz sebze ve meyvelerin hiçbir güvenirliği kalmadı. Daha fazla verim almak için kullanılan ilaçlar da ayrı bir sorun.
Zehirliyoruz kendimizi. Daha fazla kazanmak uğruna kazandığımız paralar, bir şekilde ilaç firmalarına gidiyor. Ne zaman farkına varıyoruz? Hastalık bize geldiği zaman.
Kiraz ve çevresi; eskiden tütün eker, ekilen tütün mavi küf olmasın diye tütüne değişik kimyasal ilaçlar kullanılırdı. Bunlardan Tomoran adında bir ilaç vardı. Dünya Sağlık Örgütü, toprağa ve canlılara verdiği zarardan dolayı bundan beş sene önce yasakladı yani bizim topraklar zehirlendikten sonra...
Şimdi silajlık darı başa bela. Hayvan yiyeceği olarak ekilen silajlık darıların tohumlarının genetiği değiştirilmiş, daha fazla ürün versin diye değişik kimyasallar kullanılıyor. Hayvan yemleri de aynı. Daha fazla süt alabilmek için verilen yemlerin genleriyle oynanmış. Bunları yiyen hayvandan elde edilen süt ve et, direkt insan vücuduna giriyor.
Eskiden doktorlar, insan vücudu için gereksinimi olan gıdaların ilk sıralarına süt, yoğurt, tereyağı, bal, yumurta, et koyardı. Şimdi ise, "Bunlardan uzak durun, hepsinin genleriyle oynanmış. Dağda yayılan hayvanın sütü, yoğurdu, tereyağı yararlı" diyor.
Zehirleniyoruz, hele şimdi her köyde üretilen salatalık, diğer adı kornişon o bitkiye atılan ilaçlar toprağı ve topraktan içtiğimiz suyu hızla zehirliyor. Kornişonu Fransa talep ediyor ama ilginçtir Fransa, kendi topraklarında bunun ekimine müsaade etmiyor.
Tavuklar da aynı. Yumurta yumurta değil, tavuk tavuk değil, yoğurt yoğurt değil, tereyağının sahtesi marketlerin raflarını süslüyor.
Zehir yiyip zehir içiyoruz
Kanserin çeşitleri çoğaldı. Ülkelerin en büyük gideri, kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar ve tedavi masrafları.
Ülke, derhal yerli ve bilinçli tarıma geçmeli yoksa daha çok belalarla uğraşır, çok acılar çekeriz.
Bizim ülkemizde bilinçli üretim, yerli tohum, bilinçli tüketim, doğaya koruma birinci önceliğimiz olmalı.
Korona virüsü hızla yayılmaya devam ediyor, şükür bizim ülkemizde yok.
Bu haftalık bu kadar.
Vatanımıza, toprağımıza, suyumuza sahip çıkalım.
HOŞÇA KALIN,
DOSTÇA KALIN,
ATATÜRK'TE KALIN...
Tel: 0 545 305 92 42