Nerede o eski Ramazanlar…



Bizim zamanımızda diye başlayıp nerede o eski Ramazanlar diye devam eden eskiye özlem duyduğumuz hatıralarımız, güzel anılarımız vardır bizim. Hatıralarımızda kalan eskiye dair her şeyin, yaşlarımız ilerlediğinde daha bir değerli olduğunu anlarız. İnsan, hatıralarıyla yaşar. "Bu günlerden çok farkı yoktu eski Ramazanların" diyenleriniz de olacaktır. "Aslında bugün sofralarımız daha bol, imkanlarımız daha geniş. İftar ve sahur çadırları, fakir fukaranın garip gurebanın hizmetinde. Ramazan ayını daha bereketli hale getirmek için belediyeler ve yardım kuruluşları seferber oluyorlar Ramazan'da" diyenleriniz de olacaktır. Ancak yine de "Eski Ramazanların tadı bir başkaydı" diyenlerinizin olduğunu da duyar gibiyim.

Çocukluğumuzun geçtiği Ramazanlarda akşamdan annelerimize sıkı sıkı tembih ederdik bizi sahura kaldırması için. Sahurda telaş ile yemekler yenir, salanın bitmesi beklenirdi. Sala bitinceye kadar da yemeye devam ederdik. O yıllarda sala bitinceye kadar yiyip içebileceğimizi büyüklerimizden duyardık. Sala süresi, normalde üç dakikadır. Müezzinler, sahura geç kalkanlar için bir iki dakika kadar salayı uzatırlardı. Hele ilaç içmesi gerekenler için can simidi olurdu sahur salası. Sala imsak saatini belirlerdi, sala bittiğinde ise oruç başlardı. Salalar, ayrı usul ve makamlarda okunurdu. Bugünkü gibi merkezi ezanlar ve salalar yoktu. Merkezi ezan ve salalar, cemaate kolaylık getirmek yerine din görevlilerine büyük kolaylık sağlamıştır.

Yusuf Kamer Hoca, merkez İsabey Camii'nden sala okumaya başladığında ardından Hacı Ahmet Camii (Yukarı Cami) Müezzini rahmetli Ali Oğuz Hoca, onu takiben Göçmenler Camii Müezzini Şemsilerli Ali Duran Hoca ve diğer camilerin salaları birbiri ardına okunurdu. Bir düzen ve ahenk içinde olurdu sahur salaları. Dedim ya, eski sahurların özlemi vardır hala belleğimizde. Bu güzel adetler, ne yazık ki bugün kalktı. Yusuf Hoca sahur salasına başladığında tüm Keles Ovası, tık nefes onu dinlerdi.

Eski Ramazanlarda bir sala daha vardı, bilenler bilir. İftardan sonra, yatsı ezanından hemen önce sala okunurdu. Sanki teravih namazına davet eder gibiydi. Ramazan ayının güzelliklerinden biri de fırınların önünde pide kuyruğu telaşıydı. Bizim yaşımızda olanlar, 70'li ve 80'li yılları iyi hatırlar.

İnsan, hayatı boyunca her mevsim, her ay ve her gün mutlaka oruç tutma bahtiyarlığına erişmektedir. Oruç ibadeti, Rabbimizin bize bahşettiği en güzel nimetlerden biridir. Onun içindir ki oruç ibadetinin sevabı ve mükafatı, öbür dünyaya bırakılmıştır. İftar saatine az bir zaman kala çocuklar, Cafer'in ekmek fırınınındın Ramazan pidelerini alır, sularını da fırının önündeki meşhur çeşmeden doldururlardı. Bu çeşmelerden biri Sağırların evinin köşesinde, diğeri ise Korkmazların ekmek fırınının önündeydi. Bu çeşmelerin suları buz gibi olurdu. Diğer sular, onların yerini tut(a)mazdı. Buzdolapları, o yıllarda çok yaygın değildi. Yaz günleri özellikle artezyen suları tercih edilirdi.

Ramazan'da iftar çadırları henüz hayatımıza girmemişti. Ancak yemek davetleri ile Ramazan ayı boyunca yapılan mevlitler çok olurdu. Mevlitler genellikle akşama doğru başlar, iftar saatiyle birlikte sona ererdi. O yıllardan hatırımda kalan, Hacılar ailesinin her yıl Ramazan ayında kapalı mahsul pazarında halka açık verdikleri iftar yemekleridir. Eski belediye başkanlarından rahmetli Yaşar Sarı; Ramazan ayında iftar yemekleri verir, ihtiyaç sahibi kişilere erzak dağıtırdı. Kiraz Kuran Kursu'nda her akşam halka açık iftar yemekleri verilmektedir. Bu iftar ve sahur programlarının hayırsever vatandaşlarımızın katkılarıyla halen devam etmekte olduğunu biliyorum.

Çocukluğumuzun sıcak yaz günlerinde oruç tutmakta zorlanırdık. Korkmazların ekmek fırınının önündeki çeşmede gün boyunca başımızı yıkar serinlerdik. Her mahallede buz gibi suyu akan, artezyen kuyusundan suyu sağlanan sokak çeşmeleri vardı. Genellikle çeşmelerin kurnası olmazdı. Lüle denilen metal borudan gün boyu sular akardı. Kiraz'da bu tür çeşmeler çok yaygındı. Kiraz'ın suyu meşhurdu eskiden. Kiraz'da yurt kuran eski medeniyetler, Keles Ovası'nın sulak ve verimli arazileri yüzünden burayı yurt edinmişlerdir. Yaşlıların "O kadar yer gezdim, Keles'in suyu gibi bir yer ne duydum ne gördüm" dediklerini duyarsınız.

Sıcak yaz günlerinin vazgeçilmezi şüphesiz karpuzdur. Kiraz'ın karpuzu, Küçük Menderes Ovası'nın en güzel karpuzu idi. Aroması ve tadı bir başka olurdu. Hatta yerken ellerimiz yapış yapış olurdu tadından. Bir de yöreye mahsus söbe karpuzlarımız vardı yassı ve uzun. Çekirdekleri de iri ve siyah olurdu. Bu karpuz, dedelerimizin yetiştirdiği yerli tohumlardan üretilirdi. Bugün hibrit denilen ne olduğu belirsiz tohumdan yetiştirilen karpuzların sağlığa zararlı oldukları tartışıla dursun laf aramızda hibrit karpuzların sadece adı var, tadı yok. Ramazan ayında karpuzlar, iftara saatler kala sokak çeşmelerinin aharına konur, iftar saatine kadar bekletilirdi. Artezyen suyuyla soğutulmuş buz gibi karpuzun tadı bir başka olurdu. Bugün ne o eski karpuzlar ne de onları soğutacak çeşmeler kaldı.                                                                                                                              

Bu yazı dizisine Ramazan ayı boyunca devam edeceğiz. Ramazan ayının güzellikleri sizinle olsun. Bu ayda yapacağınız tüm ibadetleri Allah kabul etsin. Sağlık ve afiyetle kalın, hayırlı Ramazanlar.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              



    Tarihimizden Diğer Haberler
  • KİRAZ İSABEY CAMİİ-2
  • Şükrü Hocaların Hanı
  • Kiraz’ın bağrında hayvan hastanesi olmaz
  • Kiraz, yayla hayvancılığı ile de kazanır
  • Suludere Yeraltı Barajı aciliyettir
  • Büyük olsun, hepimizin olsun
  • ÖNCÜ (ÖNDER) ARANIYOR.
  • KONU KİRAZ’a HİZMET İSE ....
  • Seferihisarlı patron Kiraz’a da uğrasa
  • DOKUNMAYIN BENİM YEŞİL(KELESiME) KİRAZI'MA
  • DAĞLARİNDA ÇİÇEKLER AÇMIŞ MEMLEKETİMİN
  • Kiraz’ın en önemli meselesi
  • Oldu mu başkanım????
  • Nerede o eski Ramazanlar…
  • Bir dostun ardından
  • Ah virüs vah virüs
  • Medeniyet dediğin
  • ŞİMDİ DAYANIŞMA ZAMANIDIR
  • Zalimsin işte Amerika
  • Umurcalı Köyü Mezarlığı
  • KİRAZ’IN İHTİYACI DAYANIŞMA VE KUCAKLAŞMADIR
  • Offf ki offfff!!!!!
  • Çömlekçi köyü avarız defteri
  • Sonumuz geldi mi ne?
  • Gazozcu Hakkı-2
  • Yüreğim yanıyor
  • Satmışım anasını ben bu dünyanın
  • Gazozcu Hakkı Coşkun
  • Zehir yiyor, zehir içiyoruz
  • Sağduyu
  • Laf olsun torba dolsun
  • Laf olsun torba dolsun
  • Biraz nostalji
  • Kaymakam Sabit Arlı
  • Karaayak zeybeği
  • Başpehlivan Demirci Hüseyin
  • Gevrekçi Ese Emmi-2
  • Gevrekçi Ese Emmi
  • Dedenin Kahvesi
  • Kelesli Ayşe Hoca
  • Kiraz yöresinde tekke kültürü-2
  • Kiraz yöresinde tekke kültürü
  • Ulupınar
  • Han Yıkığı
  • Goca Keles(li) -2
  • GOCA KELES(Lİ)
  • KİRAZ KARAKUCAK GÜREŞLERİ -II
  • KİRAZ KARAKUCAK GÜREŞLERİ -I
  • Keles’in eski hanları (3)
  • Keles'in eski hanları (2)
  • KELES’İN ESKİ HANLARI (1)
  • Arşiv

    Üye Girişi

    E-Mail:   

    Şifre:   

    • Şifremi Unuttum • Yeni Üye • Hesabım

    Günün Sözü

      Yiğit yaşadığı günün hesabını yapmaz...